ABA:

Ab arketipinden. Aba/apa, Orhun yazıtlarında baba. Anne ve abla anlamlarını sonradan mı kazandı? Anadolu’daki büyükanne anlamında kullanılan ‘ebe’ de bu isim köküyle ilişkili gibi duruyor. Aba/apa’nın doğrudan nine, anneanne, abi, abla yerine kullanıldığı da görülüyor. [YTS:1983:1; DS: I: 1993: 1, 282].

Ab/ap kapalı bir yapıyı söyler. Bunu kap, tap gibi Türkçenin en eski gövdelerinden biliyoruz. Apansız’ın başına gelen ab yapısı ansızın, aniden olagelen bir şeyi ab kapalılığında ve tutarlılığında pekiştirir, ansızının bile anlatamayacağı bir anidenliği vurgular. Abanmak kelimesindeki üzerine kapanmak, kapaklanmak anlamı bize bir kök olarak ab arketipinin atalarımız tarafından bilindiğini ve bu arketipin gerek başa değinge alarak, gerek bizzat isim kökünden türeyen kelimelerle duyurur. Ab/ap; abur cubur, apayrı, yepyeni, ipince, upuzun, kıpkısa, kupkuru, gömgök, pespembe, yamyassı, bambaşka, tastamam vb. yapılarda kendini tekrar eder.

Kaşgarlı Mahmud, “tes” maddesinde, ap’ın yapısını ele alırken lehçe farklarına vurgu yaparak şunları söyler:“Oğuzlar yuvarlak bir şeyi betimlerken aşırı vurgu yapmak isterlerse tes tegirme derler. Bu kullanım kurala aykırıdır. Türk lehçelerinin çoğunda kural, renkler ya da bir şeyin özellikleri anlatılırken pekiştirme yapılmak istendiğinde sözcüğün ilk yazacının alınması ve bunun p’yle birleştirilmesidir; ancak Oğuzlar m’yle birleştirir. Örneğin Türkler “derin kurşuni” rengini anlatmak için köpköp derken Oğuzlar köm kök der. Kök, “kurşuni” anlamına gelir. Türkler, ilk yazacı (k) alır ve bunu p sesiyle birleştirerek, pekiştirme sıfatı olarak köp derler, daha sonra rengin adını [kök] söylerler. Oğuzlar p’yi m’ye çevirerek “derin kurşuni” için köm kök derler…” [el-Kaşgarî: 2007: 556].

Kaşgarlı Mahmud, ab/ap’ın işlevlerinden birini kayıt altına almıştır. Günümüz gramerine yakın bir şekilde bunun pekiştirmek için kullanıldığını söylemiş, Oğuz lehçesindeki kuraldışı olarak gördüğü varyasyonlara dair eleştirilerini dilegetirmiştir. Bu eleştirilere katılmak mümkün görünmemektedir. Aksi halde, bu eleştiriyi onaylamak, lehçelerin kendine özgü bir kelime türetme ve gramer kuralları bulunduğunu ıskalamak anlamına gelecektir.

Ayrıca eklemek gerekir ki, Oğuzlar dün olduğu gibi bugün de ab yapısını kullanmaktadır. Ab Türkçenin arkaik isim köklerinden biridir. Abanmak, abartı, apayrı, apansız, upuzun gibi bugün de kullandığımız kelimelerde ab/ap işlerliğini sürdürmektedir. Türkçe olan bambaşka, yamyassı, gömgök ve diğer dillerden aldığımız mavi, pembe gibi kelimelerin başına getirdiğimiz pes(pembe), mas(mavi) gibi yapılarda Oğuz lehçesi eskiden olduğu gibi ses uyumunu tercih etmiş, telaffuz kolaylığına özen göstermiştir.

“Ap”ın aynı zamanda “hayır, değil” anlamına geldiğini Kaşgarlı Mahmud kayıt altına almış,“ap bu ap ol: Bu o değil, o değil – ne bu, ne o” cümlesini de örnek olarak vermiştir. [el-Kaşgarî: 2007: 145].

Yine “Sıçan türünden küçük bir hayvan” anlamına gelen “aplan” kelimesi de Kaşgarlı Mahmud tarafından bize aktarılmaktadır. [el-Kaşgarî: 2007: 145].

Ap, hayır ve değil anlamlarını, kapatma etkisinden almaktadır. Ab/ap sadece pekiştirme işlevi görseydi, hayır/değil anlamlarında kullanılması mümkün olmazdı. Bir çeşit sıçan anlamına gelen “aplan” kelimesinde de bu kapma/kapatma etkisini görmekteyiz. Sıçanlar eski tarihlerden beri insanlarla komşuluk ilişkisini sürdüren ve insanların yiyeceklerini gizlice kapan hayvanlardır. (“Aplan” kelimesindeki -lan ekinin işlevi için bkz.“Arslan” maddesi).

Demek ki, ab/ap, kelimelerin başında anlamlı bir yapı olarak kurulmaktadır. Türkçenin sondan eklemeli bir dil olduğu kuralını dikkate alırsak böyle bir şey mümkün müdür? Ab, kelimerin başında nasıl bu kadar tutarlı ve anlamlı bir yapı olarak durabilmektedir? Türkçe önden eklemeli bir dildir demiyoruz elbette. Hüseyin Rahmi Göktaş’ın kurduğu Kök Ses Teorisi de hiçbir zaman bunu söylemedi. Göktaş, kelimelerin başında yer alan değingelerin, Türkçedeki tüm sesler gibi bir anlamlarının olduğu ortaya koydu. Abartı, apayrı, apansız gibi kelimelerin başına gelen ab/ap yapısı değinge şeklinde tanımlanamayacağına göre, bu kelimelerin arkaik bir ab/ap isim köküyle birleşerek müstakil bir yapı oluşturduklarını, birleşik kelimeler olduğunu kabul etmek gerekir.

Ab arketipinden ‘aba’yla, ‘ebe’yle, ‘abla’yla, ‘abi’yle ilişkili bir başka Türkçe kelime, tüm bu saydığımız akrabalarla birlikte yaşadığımız eb/ev isim kökü varlık kazanır. ‘Eb’in kapalılığını anlıyoruz; zira içinde yaşanılan kapalı bir mekandan bahsediyoruz. ‘Eb/ev’in kapalılığı, ab arketipinin kapalılığından yararlanarak barındığımız mekana isim olur. Dilin canlılığı ve zamanla Türkçede ‘v teksesinin’ de kendini duyurmaya başlamasıyla ‘eb’in kapalılığı görece açılır. Eb diye seslenirken dudakların kapanması, ev sesiyle birlikte kapalılığını kısmen yitirir.

Ontolojik olarak ‘eb’in mi yoksa ‘aba’nın mı önce geldiği sorusunun cevabını çocuğun ağzından çıkan ilk kelimelere dikkat kesilerek verebiliriz. ‘Aba’yla (ister baba, ister anlamında kullanalım), ‘ebe’yle, ‘abla’yla, ‘abi’yle birlikte yaşanılan yerdir ev. 

Aba, ebe, abla, abi neden böyle kapalı bir yapıdan türemiştir? Dünyaya gelirken babamızı, annemizi, kardeşlerimizi biz seçmeyiz de ondan. Bir anne-babadan içinde abimizin, ablamızın da bulunduğu bir aileye doğarız.

Ab/ap, kökseslerde ve eklerde kapalı bir yapıyı söylerken, değinge olarak kelimenin başına geldiğinde anlamı –b izafiyeti ile başka bir yöne çevirir. Çünkü kelime b/p sesiyle bittiğinde dudaklar kapanır, artık kelime söylenmiş olmakla anlamını aktarmış, yapı tamamlanmıştır. Ancak b değinge olarak kelimenin başına geldiğinde onu sesletmek ve sonrasında gelecek olan diğer ünsüze bağlayacak bir ünlünün yardımıyla dudaklar açılır, anlam daha yeni kuruluyordur. Ama b/p’nin karakterinden dolayı tutarlı ve kapalı olan bu yapı, ünlü yardımıyla açıldığında bile kapalılığından çok az şey yitirir, bize apaçık olmayan, izafi bir anlamı verir. Örneğin, inmek bir yerden inişi anlatırken, kelimenin b- değingesi almış hali binmek’i söyler. Ulamak, bir şeyi bir şeye net bir şekilde eklerken, bulamak karışık ve izafi bir anlamı taşır. İtmek, net bir şekilde bir şeyi bir yerden bir yere hareket ettirmekken, bitmek “tükenmek, birden ortaya çıkmak, yerden bitkinin çıkması” gibi anlamlara gelir. ‘b teksesi’ kökte ve ekte kararlı ve kapalı bir yapı iken değinge olarak kelimelerin başına geldiğinde anlamı izafi bir alana çeker.